En korkunç psikoloji deneyleri
MK-ULTRA CIA
50’li ve 60’lı yıllarda MK-ULTRA projesi kapsamında zihin ve psikoloji kontrolü ile ilgili pek çok etik dışı deney yaptı. Theodore Kaczynski, diğer ismiyle Unabomber’un, CIA’in rahatsız edici deneylerine maruz kaldığı ve bu deneylerin kendisinin zihinsel dengesizliğine yol açmış olabileceği kaydedildi. Başka bir vakada da, Amerikan ordusu biyolojik silahlar uzmanı Frank Olson’a LSD uygulandı ve bu uygulamanın bilincinde krize yol açarak, araştırmasını tüm dünyaya açıklama isteği duymasına sebep olduğu düşünüldü. Bunun yerine, Olson’un, bir cinayete kurban gittiği ile ilgili güçlü deliller olmasına rağmen, kaldığı otelin 13. katından atlayarak intihar ettiği söylendi. Diğer deneklerde uzun vadede ortaya çıkmış olabilecek psikolojik hasarlardan bahsedilmiyor bile…
Filler üzerinde kullanılan LSD 1962 yılında, Oklahoma City’de bulunan Lincoln hayvanat bahçesi direktörü, Warren Thomas, Tusko isimli bir file bir insan yapılacak LSD dozajının 3000 katı fazlasını enjekte etti. (LSD, medikal alanda bilinen en etkili uyuşturuculardan biridir.25 miligram LSD, bir insanı yarım gün boyunca sersemletebilir. Tuskoya verilen toplam miktar 297 miligramdır.) Deney, uyuşturucunun cinsel saldırganlık ve delilik diye adlandırılabilecek “musth” etkisini ölçmeyi hedefliyordu. Tusko bu işlemden kısa bir süre sonra yere yıkıldı ve titreyerek öldü.
Milgram Deneyi
1963 yılında, soykırım faciasının neden olduğunu anlamak adına, Stanley Milgram, Alman halkının soykırıma katılmasına ve buna izin vermelerine neden olan özel bir şeyler olduğu iddiasını kanıtlamak için bir deney hazırladı. İnsanın nasıl öğrendiğine dair bir yalandan deney altında, deneye katılan normal kişilere, göremedikleri odada birileri olduğunu, onlara sorular soracaklarını ve yanlış cevap verdikleri takdirde elektrik şoku vermelerini istediklerini bir düzenek hazırladı. Şok verilen kişi bir oyuncu ve elektrik şoku da gerçek değildi, fakat deneye katılanlar bunu bilmiyorlardı. Peki bu deneyin ürkütücü tarafı neydi? Şoku vermeleri istenen denekler ezici bir üstünlükle deneycinin talimatlarını uydular. Daha da entresan tarafı, oyuncu konumundaki şoku alan kişinin acı bağırışları ve merhamet istemesine karşın gardiyanların bunu devam ettirmeleridir.
Çaresizlik Kafesi
Psikolog Harry Harlow, sevgi kavramı ile takıntılı bir hale gelmişti. Ancak bu takıntısı, sevgi üzerine şarkı ya da şiir sözleri yazmak gibi bir şey değildi. Bu konu onu ruhen hasta etti ve 1970’li yıllarda maymunlar üzerinde bu konuda etik olmayan deneyler yaptı. Deneylerinden birinde, “çaresizlik kuyusu” adını verdiği, boş ve tüm dış etkenlerden mahrum şekilde tasarlanmış bir odada içinde çeşitli düzenekler bulunan bir aparatın içinde maymunlar üzerinde çalıştı. Deney, dış dünyadan tamamen izole ettiği maymunların çıldırması ve hatta iki deneyde kendilerini açlığa mahkum ederek öldürmek istemesi ile sonuçlandı. Harlow, meslektaşlarından gelen eleştirilerini hiçbirini önemsemedi ve kendi deyimi ile şunu söyledi: “maymunları nasıl sevebilirsiniz?” Bu korkunç deneyler, hayvan hakları hareketinin arkasındaki itici güç olarak bilinir ve bu sayede bu tür korkunç deneyler son bulmuştur.