Vodafone, aba altından nasıl sopa gösterir?

Sektörde 32 yıllık deneyimi bulunan gazeteci Cem Kıvırcık'ın Vodafone ile ilgili bir yazı yayınlayacağı duyurusundan sonra Vodafone'un PR ajansından tehdit gibi tepki geldi.

Vodafone, aba altından nasıl sopa gösterir?

Teknoloji basınında uzun yıllardır yer alan, tecrübeli gazeteci Cem Kıvırcık'ın aşağıdaki Tweetinden sonra gelişenleri kendi yazısından aynen aktarıyoruz. 

Vodafone’la ilgili bomba haber - Türkiye’ye dönünce Vodafone’la ilgili bomba gibi bir haber yazacağım, sıkı durun!... http://t.co/ppzujbiZLo

— Cem Kivircik (@cemkivircik) 29 Ocak 2015

Vodafone ile ilgili haberimin gelmesine bir gün kaldı. Bu arada dinlemelerle ilgili dedim. Skandal diyen @kemalettin pic.twitter.com/Tith1VRcCo

— Cem Kivircik (@cemkivircik) 29 Ocak 2015

Merak icerisindeyiz REYIZ @cemkivircik @VodafoneTR ile ilgili olarak DİNLEME skandalı ile ilgili ne yazacak acaba? Beklemedeyiz

— Kemalettin BULAMACI (@kemalettin) 29 Ocak 2015

Her piyarcının okuması gereken bir ibret öyküsü: Vodafone, aba altından nasıl sopa gösterir?

Tam 32 yılı geride bıraktığım şu meslek hayatımda, birisi bir gün gelip de şu yazdığım yazıyı yazacağımı söylese kendisine kesinlikle inanmazdım. Bundan sonra okuyacaklarınız adeta bir Aziz Nesin hikayesi kadar gülünç ve bir o kadar da hazin… Ancak yazının geri kalanından önce altını çizmek istediğim bazı önemli noktalar var. Lütfen yazının kalan kısmını okurken bu noktaları aklınızda bulundurmayı unutmayın.

Meslek hayatımda yazdığım bir yazı nedeni ile ne bir tekzip, ne bir uyarı, ne de kişisel bir sitemle dahi karşı karşıya gelmedim. İnsanların yazılmasın diye belirtmedikleri sözleri bile kişisel sansürümden geçirmeyi ihmal etmedim. Daima “Önce insan, daha sonra gazeteci” olarak davranmaya özen gösterdim. Belki “ŞOK… ŞOK… ŞOK…” nidalarıyla geçilen skandal haberleriyle çok meşhur bir gazeteci olamadım, ama başımı her yastığa koyduğumda vicdanım rahat bir şekilde daldım uykuya…

 1422711801_vodafail.jpg

Telsim’den Vodafone’a…

Belki hatırlarsınız, internetin pahalı ve yavaş olduğu o eski günlerde, Cem Uzan dönemindeki Telsim, telefonu bilgisayara bağlamak suretiyle bedava GPRS hizmeti veriyordu. Hatta bu telefon şimdi model numarasını hatırlayamadığım GPRS özellikli bir Motorola idi. O kadar kısa süre içinde yaygınlaşmıştı ki, ikinci el fiyatı, asıl satış fiyatını geçmişti. Piyasada bulunmuyordu çünkü… İşte o gün Telsim’li oldum, sonrasında da Vodafone’lu elbette…

Bir abone olarak Vodafone’un hizmetlerinden genelde memnun kalmışımdır, ne yalan söyleyeyim. Bunun yanında Serpil Timuray’la başlayan ve Gökhan Öğüt’le devam eden dönemin sonuçları zaten ortada… Kurumda tanışma fırsatı bulduğum birçok üst düzey yönetici için pırıl pırıl insanlardır diyebilirim rahatlıkla… Her ne kadar kurumsal iletişimleri, bir süredir garip bir şekilde “mesafeli” olsa da –bu yalnızca benim gözlemim değildir- yine de iyi ve kaliteli insanlardan oluştuğunu söyleyebilirim. Bununla birlikte Vodafone’ın her iki ajansı da saygın ve bünyelerinde önemli müşterileri barındıran kurumlardır.

Kısaca ne Vodafone’la, ne de şirketle uzaktan/yakından ilgili bir şahıs ile en ufak bir sorunum, şikayetim vs. yoktur. Her zaman çok daha başarılı olmalarını dilerim. Allah yar ve yardımcıları olsun…

Şimdi konumuza geri dönelim… Yazının bundan sonraki bölümünü okurken, üstteki paragraflarda içtenlikle yazdıklarım aklınızın bir köşesinde dursun lütfen…

1422709342_img0065-e1422703084265-kopya.jpg

Bir tweet attım dünyam değişti

Vodafone ile ilgili bir haber yakaladım. İşimin gereğini yaptım anlayacağınız. Sonra, twitter yoluyla bu haberi birkaç gün içinde yazacağımı belirttim. Haberle ilgili attığım tweet’te verdiğim tek ipucu ise sadece “dinlemelerle ilgili” yazmak oldu. Bazı gazeteci dostlarım bu tweet’e kendilerince muzip yanıtlar vererek, bunun bir skandal haberi olacağı imasını yarattılar. Ben de yetişebildiklerime kendi yanıtlarımla düzeltme yapmaya çalıştım.

Geçtiğimiz sabah arkadaşım Musa Savaş’la otomobil yolculuğu yaparken telefonum çaldı. Araç kullandığım için doğal olarak handsfree’ye aldım. Vodafone’un ajansından olduğunu söyleyen bir cici hanım, gayet kibar bir şekilde haberin ne olduğunu öğrenmek amacıyla bazı sorular yöneltti, onlardan görüş isteyip istemediğimi sordu. Ben de kendisine aynı nezaketle şu aşamada kendilerinden bir görüş almaya ihtiyacım olmadığını ancak, haberden sonra görüş vermek isterlerse seve seve bunu da yayınlamak istediğimi belirttim. Söz döndü dolaştı garip bir yere geldi ve cici hanım, bana kendilerinin hukuki haklarını korumak vs. için harekete geçebileceklerini öyle aba altından filan değil, bir beyzbol sopasını sallarcasına göstererek hatırlatma ihtiyacı hissetti. Konuşmayı dinleyen Musa Savaş ve ben birbirimize bakıştık ve gülüştük… Nice sonra, durumun aslında bir o kadar da hazin olduğunun farkına vardım.

Yazılmamış habere tehdit…

Öncelikle ortada henüz karımın bile bilmediği bir haber vardı. Daha kaleme bile alınmamıştı. Bu hukuk lafıyla ne demek isteniyordu ki. Benim bildiğim hukuk, Vodafone’un ajansıyla, kurumsal iletişimiyle, yöneticileriyle aramızda var olduğunu sandığım hukuktu… Koskoca Vodafone’un koskoca ajansı bir garip gazeteciyi ortada dahi olmayan bir haber için tehdit ediyordu. Düşünsenize koskoca dağın tavşana posta koymasını… Telefondaki cici bayana beni herhalde tanımadığını, bilenlerden sormasında yarar olduğunu salık vererek konuşmayı sonlandırdım.

Şimdi bulunduğum şu noktada telefondaki cici bayanı suçladığım zannedilmesin lütfen… O, görevini yapıyor. Muhtemelen kendisine böyle konuşması yolunda bir tembih/telkin yapılmış diye düşünüyorum. Ayrıca ajansın durumdan kendilerine nasıl olup da böyle bir vazife çıkarttıklarını çok merak ediyorum. Daha ortada yazı bile yokken, tamamen Vodafone’a odaklı bir birimi bünyesinde bulunduran “bir numaralı” ajansı bile devreye girmemişken üstelik…

Bir şeyin suçlanması gerekiyorsa şu olayın öznesinde bilişim muhabiri olarak yıllardır maruz kaldığımız ve hiç sorgulamadığımız, karşımızdaki kurumlara aşağıda yer alan birkaç örneği bize yapmalarına izin verdiğimiz ve nihayetinde iğneyi kendimize batırmamızı gerektiren, yani bizim oluşturduğumuz genel mentalitedir…

1 – Ben ülkede önemli bir reklamverenin ajansıyım. Müşterimin aleyhine olabilecek bir haberi daha yazıya dökmeden engellerim.

2 – Aslında müşterimden bilgi/görüş istediğinde, hele bir de dandik bir yayındaysan seni günlerce, haftalarca sallarım ama bak bu haberi yazmadan bildir de sana hemen görüş ayarlayayım. Özel röportaj mı? Tabii canım, sen emret!

3 – Ya, şimdi sen bırak haberi filan da, web sitene, yayınına reklam verelim… Haber kolay canım ne olacak! Bak bütçemiz de varken…

4 – Aaaa, biz seni ne zamandır oraya buraya götürmüyormuşuz bak. Hadi gel bir yurtdışı yapalım, 2 Michelin yıldızlı bir restoranda creme brulee’ye birlikte kaşık sallayalım, içimiz açılsın… Haber mi? Konuşuruz sonra… Hem 4G’de en hızlı biziz biliyor muydun?

Yazsan olmuyor, yazmasan olmaz…

Yukarıdaki bu liste böyle uzar gider… İnanın 4 değil, 44 değil, 444 kalem bile az gelir… Bilişim muhabirleri can çekişirken, günlük gazetelerin, TV’lerin, hatta hatta magazincilerin peşine düşenler, yarın basın toplantılarınıza gelecek, karmaşık teknoloji haberlerinizi okurlarına aktarabilecek kimseleri bulamayacaksınız bu gidişle… Nasrettin Hoca misali bindiğiniz dalı kesiyorsunuz ama ne gam, farkında bile değilsiniz… Hancı kim, yolcu kim?.. Elbet, bunu da yakında öğreneceksiniz…

Gelelim meşhur haberimize… Bugün haberi yazacaktım ama, olaylar böyle gelişince bu yazı çıkıverdi elimden… Mecburen biraz daha bekleyeceksiniz… Hem bazı “şeytanlar” azaptan pek hoşlanır, siz de bilirsiniz…