Deliler arasında akıllı olmak mı? Psikiyatri tarihine geçen Rosenhan deneyi!

Psikiyatri alanında tüm ezberleri değiştiren ve birçok cevaplanmamış soruları cevaplayan tarihi Rosenhan deneyi ilk defa duymuş olabilirsiniz. İşte size tüm gerçekliğiyle tarihi Rosenhan deneyinin kısa özeti.

Deliler arasında akıllı olmak mı? Psikiyatri tarihine geçen Rosenhan deneyi!

Her gün ilginç bilgileri sunmayı hedeflediğimiz içeriklerimize bugün bir yenisini daha ekliyoruz. Psikiyatri tarihinde bir dönüm noktası kabul edilen "Rosenhan Deneyi" ini hiç duymadıysanız buyurun sizi böyle alalım. Siz kahvenizi ve çayınızı yudumlarken, sizi tarihe geçen bir deneyin ortasına götürelim.

Psikiyatri tarihinde dönüm noktası: Rosenhan deneyi

Stanford Üniversitesi Psikoloji bölümü öğretim üyelerinden David RosenhanAcaba kişiye akıl hastası tanısını doğru şekilde koyabiliyor muyuz?” sorusuna yanıt bulmak için deneyin bir yolculuk esnasında ortaya çıktığı biliniyor.

1969-1973 yılları arasında yapılan deney, Rosenhan’ı da barındıran üç psikolog, bir psikiyatri, bir öğrenci, bir pedagog, bir ev kadını ve bir ressamdan oluşan daha önce psikiyatrik tanı almamış sekiz kişilik bir ekibin, ABD’nin farklı eyaletlerinden hastanelerine başvurması ile başlıyor.

Psikolojiye ışık tutan tarihi deney: Rosenhan!

Deneyin yapıldığı hastanelerden birisi

Bahsi geçen bu ekibin (Hasta olmayan kişiler) hastanelere kabul edildikten sonra yapacakları tek bir şey vardı: normal davranmak. Yatışlar gerçekleştirildikten sonra, ekip planlandığı gibi normal (!) davranışlar sergileyip, artık iyi olduklarını belirtmişlerdir. İlginçtir ki bu duruma rağmen hastane yönetimi bireylerin hasta olmadığına ikna olmadıkları için tedaviye devam etmeleridir.

Yani kısaca özetlersek, hasta olmayan kişiler deli hastanesine gidip hasta insanlarla birlikte yatıyor ve uzunca bir tedavi sürecine tabi tutuluyorlar. Ve bu hastalar normal olduklarını bilerek hastane yönetimine daha sonra durumu bildiriyor ancak hastane deli hastanesi olduğu için doktorlar buna ikna olmayıp "Sizde delisiniz" diyerek tedaviye devam ediyorlar. Aslına bakarsanız tam bir paradoks bir durum yaşanmış. Zira hastanede bulunan doktorlar, insanları, hasta olmasalar bile orada kaldıkları için deli tanısı koyup damgalamaları gerçekten ilginçtir.

Bu süreçte bireyler normal davranış ve tutumlarını sergileyip, iyi olduklarını ifade etmelerine rağmen en erken taburcu yedi günde "hastalığın remisyonda" olduğu bildirilip, bu süre zarfından sonra taburcu edilmişlerdir. En uzun süre kalan hasta ise 52 günde yine hastalık remisyonda durumu ile taburcu edilmiştir.

Sekiz kişilik deney ekibinden yedisine şizofren ve birine manik-depresif psikoz şeklinde tanı koyulmuştur. Yani sağlıklı bireyler hiçbir sorunları olmamasına rağmen damgalanmaya maruz bırakılmışlardır.

Rosenhan, makalesinin ilk kısmını yayınladıktan sonra büyük tepki görmüş ve tartışmalara yol açmıştır. Özellikle bir hastane Rosenhan’a karşı çıkıp, ekibine güvendiğini ve asla böyle bir durumu kabul etmeyeceklerini belirterek Rosenhan ile iletişime geçip üç ay boyunca hastanelerine sahte hasta göndermesini talep etmiştir. Rosenhan bunu kabul etmiş ve üç aylık bu süreç başlamıştır. Üç ayın sonunda hastane yönetimi yapılan 193 başvurudan 41′ inin sahte hasta olduğunu düşündüklerini ve 19′ unun ise kesinlikle sahte olduğunu açıklamıştır. Ancak ortada Rosenhan’ ın hastaneye hiçbir sahte hasta göndermediği gerçeği de vardır.

Rosenhan makalesinde bu duruma “İkiden fazla psikiyatri uzmanının normal zannettiği, buna rağmen kliniğe yatırılan on dokuz kişi gerçekte normal miydi yoksa akıl hastası mı hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Şurası muhakkak ki psikiyatri kliniklerinde akıl sağlığı yerinde olanla olmayanı ayıramadığımız apaçık ortada” şeklinde çarpıcı bir açıklama yapmıştır.

Rosenhan, makalesini 1973′ te yayınladıktan sonra Amerikan Psikiyatri Derneği “Akıl Hastalıklarının Ayırıcı Tanısı Elkitabı (DSM)” adlı kural rehberini resmen yeniden yazmıştır. Rosenhan’ ın gerçekleştirdiği bu deney yargılama sistemlerinde de pek çok değişikliğe gidilmesine sebep olmuş ve tarihe geçmiştir.